Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri, hayatı boyunca ilminin büyüklüğü ile kendinden söz ettirmiş büyük bir İslâm âlimidir. Müthiş bir zekâ ve hâfızaya sahipti. Sorulan en ağır suallere dahi hiç tereddütsüz anında cevap verebiliyordu. Zekâsındaki bu olağanüstülüğü gören hocası Molla Fethullah, hâfızasını merak ederek, kendisinden iki satırı bir okuyuşta ezberlemesini ister.O ise sayfanın tamamını bir kere de ezberleyerek hocasını hayretler içinde bırakır. Bunun üzerine Molla Fethullah, “Zekâ ile hâfızanın aşırı derecede bir kişide bulunması tarihte çok nâdirdir” diyerek ona Bedîüzzaman ismini verir. Said Nursî Hazretleri, kendisine “zamanın eşsiz hârikası” mânâsında Bedîüzzaman denilmesine sebep olan bu olağanüstü kabiliyetiyle ömrü boyunca pek çok zâtlardan ders almış, pek çok üstadları olmuştur.
Ben gitmedikçe tesellîci size gelmez!
2005 senesinde Denizli’de tanıdığım birisinin Amerikalı bir misyonerle ailece dost olduklarını öğrendim. Bunun üzerine o arkadaşın iş yerine gittim. Kendisiyle şöyle bir görüşmemiz oldu.
“Bir misyonerle dost olduğunuzu duydum, doğru mu?” diye sordum. O da: “Doğru” dedi. Ona: “Eğer uygun görürsen ben de onunla görüşmek ve tanışmak istiyorum.” dedim. “Olur, ağabey, onunla çok samimiyiz. Hemen telefonla arayayım, müsaitse gelir.” dedi ve aradı. Misyoner arkadaşı, o anda müsait olmadığını, müsait olduğunda geleceğini söyledi.
Üç gün sonra bir kitapçı dükkânına girerken telefonum çaldı. O arkadaşım “Ağabey, gelebilirsin” dedi. Kitapçıdan Bedîüzzaman Hazretleri’ne ait Zülfikar mecmuasını sordum. Kitapçı, yalnız bir tane bulunduğunu söyleyerek bana verdi. Ben de Zülfikar mecmuasını misyonerin dikkatini çekmemesi için bir poşete sararak o arkadaşımın dükkânına gittim. Selamlaşmadan sonra, dükkân sahibi, arkadaşının Amerikalı bir misyoner olduğunu ve yaklaşık 17 seneden beri Denizli’de misyonerlik faaliyetinde bulunduğunu söyleyerek benimle tanıştırdı. Ben de kendimi tanıttıktan sonra aramızda müsbet bir sohbet oluşması için misyonere: “Sizi tebrik ediyorum. Çünkü bu maddeperest asırda, ekseriyetle insanların maddiyat için çalıştıkları bir zamanda, siz maneviyat için çalışıyorsunuz.” dedim. Benim bu iltifatım onun hoşuna gitti. Türkçeyi iyi biliyordu.
[Devamını oku…]
Lisan-I Hâl Ile Nasihat
[Devamını oku…]
Cennet Hayatı
Bayezid-i Bistami Hazretleri diyor ki: “Cenâb-ı Hakk’ın bir kısım has kulları vardır ki, cennette bir saat Cemal-i İlahî’yi görmezlerse, cennet ve cennetin nimetlerinden, cehennem ve cehennem azabından Allah’a sığındıkları gibi Allah’a sığınırlar.” Demek Cemâlûllah’sız bir cennet, bir kısım zatlar için cehennem olur.
“İ hsan edenlere (iman edip güzel amel işleyenlere) daha güzel karşılık (olarak cennet) bir de ziyade (Allah’ın cemaline mazhar olmak ) vardır!” (Yunus, 26)
[Devamını oku…]
Yakîn Mertebeleri
Camları koyu renkli, trafikte düzgünce seyreden bir aracın şoförünü görmediğimiz halde o aracın kendiliğinden hiçbir araca çarpmadan gidemeyeceğini, dolayısıyla bir şoförün varlığını hiç şübhe etmeden kabul ederiz. Hiç kimse o aracın kendi kendine gittiğine bizi ikna edemez.
Uçağa binen bir kimse uçağın varlığını hakkalyakîn hissettiği halde o uçağın uçuş prensiblerini bilmeyebilir.
Yine görmediği bir kurşun ile yara alan bir kimse kurşun yarasını hakkalyakîn hissettiği halde ne kurşunu görmüştür nede kurşunun tabancadan atılması ile ilgili teknik bilgiye sahiptir. [Devamını oku…]
Sitemiz inşeallah yayında
http://www.ilmurruhani.com
Muhterem kardeşlerim Yıllardır arzuladığımız kardeşlik formumuz inşeallah şu an yayında.Sadece kardeşliğin ve ihlasın önde tutulacağı bu sitemizde çok güzel uygulamalar düşünüyoruz. Rabbim nasip eder ve belirli bir üye sayısı yakalayınca düşüncelerimizi uygulamaya koyacağız inşeallah.Bu zaman zarfında Rabbimin razı olduğu her türlü paylaşımları bekliyoruz.Bu siteyi sizler için hazırladık. Emeği geçen kardeşlerimizden Rabbim razı olsun. Şimdiden hepimize hayırlı olsun.
http://www.ilmurruhani.com
“Ben” diyenler
Tarihte “Ben!” diyenlerin ilki İblis-i lâindir. Cenâb-ı Mevlâ, Adem (as)’ı topraktan yaratıp meleklerine de Adem (as)’a secde etmelerini emrettiği vakit, Hamele-i arş meleklerinden sonra beşinci olacak kadar makam ve mevkii yükselen İblis’i benlik ve kibir sardı ve dedi ki: “Ben ateşten O ise topraktan yaratıldık. Dolayasıyla ben O’ndan üstün iken nasıl olur da O’na secde ederim.”
İşte kişiyi benlik ve gurur sardımı hakîkat gözü yani basîreti kapanır. Ve öyle oldu. Halbuki Adem (as) orada bir kıblegâhtı. Yani Kâbe vazifesi görüyordu. Nasılki biz ehl-i îman, Kâbe-i muazzama istikametine dönüp Ma’bud-ı Ezelîye secde ediyoruz. Öyle de o hengâmede dahi Adem (as) bir kıble vazifesi gördü. Gerçekte ise secde ancak Allah’a (cc) idi.
Tarih sayfalarına ve zaman nehrine dönüp şöyle bir baktığımızda görürüz ki “Ben!” diye diye âciz bir kul olduğunu unutup hâşâ yüz binler hâşâ “Ben sizin en yüce Rabbiniz değil miyim?” diye soracak kadar şaşırmış kişilerin geldiğini lâkin hepsininde bihakkın yerle bir olduklarını ve dehşet verici kötü âkıbetlere uğradıklarını görürüz. [Devamını oku…]
Berat Gecesi
Bu gelen gece Leyle-i Berât (Berât Gecesi) bütün senede bir kudsî çekirdek hükmünde ve mukadderât-ı beşeriyenin (insanın kaderinin) programı nev‘inden olması cihetiyle Leyle-i Kadr’in (Kadir Gecesinin) kudsiyetindedir. Her bir hasenenin (iyiliğin) Leyle-i Kadir’de otuz bin olduğu gibi Leyle-i Berâet’te her bir amel-i sâlihin (sâlih amelin) ve her bir harf-i Kur’ân’ın (Kur’ân harfinin) sevâbı yirmi bine çıkar. Sâir (diğer) vakitlerde on ise, şuhûr-ı selâsede (üç aylarda) yüz ve bine çıkar. Ve bu kudsî leyâli-i meşhûrede (mukaddes meşhur gecelerde) on binlere veya yirmi bine veya otuz binlere çıkar. Bu geceler, elli senelik bir ibâdet hükmüne geçebilir. Onun için, elden geldiği kadar Kur’ân’la ve istiğfar ve salavâtla meşgûl olmak pek büyük bir kârdır. (Şuâ‘lar) [Devamını oku…]
Sünnete Uymak
Günümüzde sahâbeleri örnek alan ve bütün dünya milletlerine örnek olan, Kur’ân ve sünnete göre şekillenmiş ideal bir İslâm toplumu yoktur. İslâm hukukunu tatbik etmeye çalışan ve İslâmî eğitim yapan bazı toplumlar/milletler varsa da, onları da bütün yönleriyle dünya milletlerine, ‘İslâm’ın örnek toplumu’ olarak göstermemize engel pek çok unsur var.
SÜNNETİ BİR BÜTÜN OLARAK ANLAMAK
Sünnet, Peygamberimiz (asm)’ın yeme içme âdâbından, devlet yönetimine varıncaya kadar, hayatın her alanıyla ilgili söz, fiil ve takrirleridir. Sünnet; fert, âile ve toplum hayatının her alanını kuşatır.
Hayatın her alanını kuşatan sünneti daha iyi anlayabilmek için, ‘ibâdet’, ‘güzel ahlâk ve ahkâmı tebliğ’ ve ‘tatbik etmek’ olarak üç kısma ayırabiliriz.
Kur’ân’ın pek çok âyetinde Peygamberimiz (asm)’dan “Kul, Beşer ve Resûl” olarak bahsedilir. Peygamberimiz (asm) Allah’a yaptığı ibâdetlerle onun kulu; insanlar arasındaki münâsebetleri, güzel ahlâkı cihetiyle bir beşer; Allah’ın kendisine indirdiği vahyi tebliğ, tâlim ve toplumda tatbik yönüyle de Resûldür. [Devamını oku…]
Resûlullah (asm)’ın dilinden namaz
وَعَنْ جَابِرِ بْنِ عَبْدِ اللّٰهِ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَال:َ مِفْتَاحُ الْجَنَّةِ, اَلصَّلَاةُ. رَوَاهُ الدَّارِمِيُّ
Câbir b. Abdullah (ra) Peygamber Efendimiz (asm)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir:
“Cennetin anahtarı namazdır”.
Dârimî
عَنْ عَبْدِ اللّٰهِ بْنِ قُرْطٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَوَّلُ مَا يُحَاسَبُ بِهِ الْعَبْدُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ, اَلصَّلَاةُ فِإِنْ صَلُحَتْ صَلُحَ سَٓائِرُ عَمَلِه۪ وَإِنْ فَسَدَتْ فَسَدَ سَٓائِرُ عَمَلِه۪. رَوَاهُ الطَّبَرَانِيُّ
Abdullah b. Kurt (ra) Peygamber Efendimiz (asm)’ın şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: [Devamını oku…]